Özümleme nedir çocuk gelişimi ?

Sude

New member
Çocuk Gelişiminde Özümleme: Toplumsal Cinsiyet, Çeşitlilik ve Sosyal Adalet Perspektifinden Bir Bakış

Herkese merhaba,

Bu konuyu uzun zamandır içimde tartıyorum çünkü hem eğitimde hem de gündelik yaşamda çocukların dünyayı nasıl “özümlediklerini” görmek beni derinden etkiliyor. “Özümleme” (ya da Piaget’in deyimiyle assimilation), çocuğun yeni deneyimleri mevcut bilgi kalıplarıyla birleştirmesi, yani dünyayı kendi anlayışına göre yeniden şekillendirmesidir. Fakat şunu hiç düşündük mü: Çocuğun bu özümleme süreci, sadece bireysel bir bilişsel olay mı, yoksa toplumsal cinsiyet, kültür, çeşitlilik ve sosyal adalet gibi devasa toplumsal dinamiklerin gölgesinde mi gerçekleşiyor?

Toplumsal Cinsiyetin Gözlüğünden Özümleme

Bir çocuk dünyayı tanımaya başladığında, ona sunulan oyuncaklardan, çizgi filmlerden, hatta yetişkinlerin ses tonundan bile “kadın” ya da “erkek” olmanın ne demek olduğunu özümlemeye başlar. Örneğin, küçük bir kızın eline sürekli bebek verilmesi, “bakıcılık” ve “şefkat” rollerinin onun bilişsel şemasına dahil olmasına yol açar. Aynı şekilde, küçük bir erkek çocuğunun arabalarla, kılıçlarla oynaması, rekabet ve güç temelli bir özümleme süreci yaratır.

Bu noktada özümleme yalnızca bilişsel bir kavram değil; aynı zamanda toplumsal bir kodlama biçimidir. Toplum, çocuğun hangi bilgiyi nasıl içselleştireceğini belirleyen bir filtre gibi işler.

Kadınların Empati Odaklı, Erkeklerin Analitik Özümleme Biçimleri

Araştırmalar ve gözlemler, çocukların özümleme biçimlerinin cinsiyet rollerinden etkilendiğini gösteriyor. Kadınlar genellikle ilişkisel ve empati odaklı bir özümleme biçimi geliştirirken, erkekler daha analitik ve çözüm merkezli bir bilişsel yönelim gösterebiliyor.

Bu fark, doğuştan gelen bir özellikten çok, toplumun beklentilerinden besleniyor. Kadınlara duygusal farkındalık kazandırılması, erkeklere ise mantıksal çözüm üretme rolü yüklenmesi, özümlemenin yönünü de farklılaştırıyor.

Belki de bu yüzden, bir kız çocuğu arkadaşının üzülmesini “nasıl daha iyi hissedebilir?” sorusuyla özümserken, bir erkek çocuk “bunu nasıl çözebilirim?” diye düşünür. İki yaklaşım da değerli; biri duygusal sürdürülebilirliği, diğeri ise pratik dayanıklılığı besler. Ancak asıl mesele, bu iki özümleme biçiminin birbirine karşı değil, birbirini tamamlayan bir şekilde öğretilmesidir.

Çeşitlilik Perspektifinden Özümleme

Çocuklar sadece toplumsal cinsiyet değil, aynı zamanda etnik köken, dil, engellilik durumu, ekonomik sınıf ve kültürel farklılıklar üzerinden de dünyayı özümser.

Örneğin, farklı diller konuşan çocukların bulunduğu bir sınıfta, “farklılık” nasıl özümlenir? Eğer öğretmen bu durumu bir zenginlik olarak sunarsa, çocukların özümleme süreci kapsayıcı olur. Ama farkı “problem” olarak gösterirse, özümleme dışlayıcı bir biçim kazanır.

Burada, yetişkinlerin dili çok önemlidir. Bir çocuğun zihninde “biz” ve “onlar” ayrımı, çoğu zaman farkında olmadan kullanılan kelimelerle inşa edilir.

Bu nedenle çeşitliliğe duyarlı bir özümleme süreci, çocuklara sadece bilişsel değil, aynı zamanda etik bir yön kazandırır.

Sosyal Adalet Bağlamında Özümleme

Özümleme süreci, sosyal adalet açısından da kritik bir noktada durur. Çünkü bir çocuk adaleti, eşitliği ve hakkaniyeti gözlemleyerek öğrenir.

Eğer bir okulda kız çocuklarının daha az söz hakkı varsa, eğer öğretmen “erkekler daha mantıklıdır” gibi klişelere inanıyorsa, çocuklar bu eşitsizliği özümseyerek içselleştirirler.

Sosyal adalet temelli bir eğitim yaklaşımı, çocukların özümleme süreçlerine “herkesin değeri eşittir” ilkesini kazandırmayı amaçlar. Bu, ileride yetişkin olduklarında hem bireysel hem de toplumsal sorumluluk bilinci geliştirmelerini sağlar.

Toplumsal Kalıpların Kırıldığı Bir Özümleme Mümkün mü?

Elbette mümkün. Ama bunun için hem ailelere hem de eğitimcilere büyük görev düşüyor.

Bir çocuk “kızlar duygusal olur, erkekler güçlüdür” gibi yargılarla büyürse, özümlemesi sınırlı bir çerçevede kalır.

Fakat eğer çocuklara “herkesin farklı güçlü yönleri vardır” anlayışı aşılanırsa, özümleme çok daha esnek ve kapsayıcı olur.

Bu da sadece bilişsel gelişimi değil, empati, yaratıcılık ve toplumsal farkındalığı da güçlendirir.

Forumdaşlara Düşünmeye Davet

Şimdi burada hep birlikte düşünelim:

- Sizce bir çocuk, toplumsal cinsiyet rollerinden tamamen bağımsız bir özümleme süreci yaşayabilir mi?

- Eğitimciler ve ebeveynler, çocukların özümlemelerini nasıl daha eşitlikçi hale getirebilir?

- Erkeklerin analitik yönü ile kadınların empati yönü arasında denge kurmak, toplumsal olarak bizi nasıl dönüştürür?

- Çocuklara farklı kimlikleri tanıtırken onları etiketlemeden çeşitliliği nasıl öğretebiliriz?

Bu sorular, sadece çocuk gelişimiyle ilgilenenlerin değil, toplumun her kesiminin kendine sorması gereken sorular. Çünkü çocukların dünyayı nasıl özümlediği, bizim onlara nasıl bir dünya sunduğumuzla doğrudan bağlantılı.

Sonuç: Özümleme Bir Yansıma Aynasıdır

Özümleme, bir çocuğun dünyayı tanıma biçimidir; ama aynı zamanda toplumun kendine tuttuğu bir aynadır. O aynada, cinsiyetçi kalıplar mı, yoksa eşitlikçi değerler mi görünecek — bu, yetişkinlerin seçimidir.

Empatiyle beslenen kadınsı yön, analitik düşünen erkeksi yönle birleştiğinde, çocuklara çok yönlü bir öğrenme ufku açar.

Toplumsal cinsiyetin, çeşitliliğin ve sosyal adaletin harmanlandığı bir özümleme süreci, geleceğin daha bilinçli, daha duyarlı ve daha adil bireylerini yetiştirmenin anahtarıdır.

Ve belki de en önemlisi, hepimizin hatırlaması gereken şu:

Çocuklar, biz ne söylüyorsak onu değil, biz nasıl yaşıyorsak onu özümser.
 
Üst